Eвропейската алтернатива на Турция е неизбежна и
един ден тя ще бъде неотделима част от Европа като политическо, икономическо и културно пространство !

Орхан Памук

728x90,booking

Booking.com

travel-in-turkey

travel-in-turkey
travel-in-turkey

неделя, 2 август 2009 г.

Gurbetçiye Bulgar eziyeti !


Yaz tatillerini geçirmek üzere Almanya'dan Türkiye'ye gelirken, Bulgaristan'da kendilerine polis süsü veren kişilerce silah tehdidiyle durdurularak, elleri kelepçelendikten sonra değerli eşyaları gasp edilen ve araçları yakılan gurbetçi aile Kapıkule Sınır Kapısı'ndan Türkiye'ye giriş yaptı.

EDIRNE

01.08.2009 11:29:59

Videoyu İzlemek İçin Tıklayınız

Ihlas Haber Ajansi

Büyük korku yaşayan aile, başlarına gelen olayı gözyaşları içinde anlattı.

Alınan bilgiye göre, Münih kentinde yaşayan Akın Naci Aksoy (44), eşi Nalan (45), kızı Hande (21) ve oğlu Alper Aksoy (17) ile birlikte IN AA 65 plakalı otomobille Türkiye'ye gelirken, Bulgaristan'ın Sofya kenti yakınlarında polis kıyafetli kişilerce silah tehdidiyle durduruldu. Elleri kelepçelendikten sonra değerli eşyaları gasp edilen ve araçları yakılan aile, bir uluslararası otobüs firmasının otobüsüyle Kapıkule'den Türkiye'ye giriş yaptı.

Gurbetçi aileyi, Kapıkule Sınır Kapısı'nın Bulgaristan'a çıkış bölümünde saatlerce bekleyen Naci Aksoy'un kardeşi Azim Aksoy karşıladı. Azim Aksoy, kardeşi ve diğer aile yakınlarına sarılarak gözyaşları döktü.

Akın Naci Aksoy, gazetecilere yaptığı açıklamada neşeli bir şekilde Almanya'dan yola çıktıklarını, ancak bu neşelerinin Bulgaristan'da kabusa döndüğünü söyledi.
Bulgaristan'da başkent Sofya'yı geçtikten sonra ihtiyaçlarını gidermek için bir akaryakıt istasyonuna girdiklerini ve ihtiyaçlarını giderdikten sonra yeniden yola koyulduklarını anlatan Aksoy, yaklaşık 2-3 kilometre sonra arkalarından gelen bir polis otomobilin kendilerini durdurduğunu ifade etti.

Arabayı durdurduklarında, polis aracından yüzleri maskeli polis elbiseli 2 kişinin çıktığını ve ellerindeki silahlarla kendisini ve ailesinin ellerini kelepçeleyerek etkisiz hale getirdiklerini anlatan Aksoy, şöyle devam etti:

''Daha sonra hepimizi ellerimiz kelepçeli arabamıza bindirip, silah zoruyla tanımadığımız, bilmediğimiz bir dağ başına, ormanlık alana götürdüler, Ve orada hepimizi sırt sırta birbirimize kelepçelediler. Değerli eşyalarımızı istediler. Zaten değerli eşyalarımızı da vermeye hazırdık. Bir süre bizi hırpaladılar. Daha sonra değerli eşyalarımızı ve arabamızı alıp kaçtılar. Bu arada, kızım telefon saklamayı başarabildi. O telefonla yardım istedik. Ve bir şekilde polisle irtibat kurduk. Yaklaşık 2 saat sonra polis bizi buldu. Yetkili kişiler de geldi. Yaklaşık 5-6 saatimiz geçti dağın başında. Daha sonra arabamızı yanmış şekilde buldular. Pasaportlarız, her şeyimiz içindeydi. Gördüğünüz gibi hiç bir şeyimiz kalmadı. Ama canımızın kurtulduğuna çok sevindik. Bu işin peşini bırakmayacağım, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar götüreceğim. Çünkü başka vatandaşlarımızın canı yanmasın. Çok acı çektik. Özellikle kollarımız birbirine kelepçelendiğinde hareket etme şansımız yoktu.''

Türkiye'nin Sofya Büyükelçiliği yetkililerine gösterdikleri ilgi ve alakadan dolayı teşekkür eden Aksoy, Türkiye'ye sağ salim geldikleri için sevinçli olduklarını belirtirken gözyaşlarına hakim olamadı.

Alper Aksoy da, çok korktuklarını belirterek, "Ölüm korkusu yaşadık. Ne olacağını bilmiyorduk. Şans eseri ablam telefonu saklayınca oradan kurtulduk. Anavatanımıza geldik şimdi. Kendimizi daha iyi hissediyoruz'' dedi.

Hande Aksoy ise, kolunun ağrıdığını ve bu şekilde kolunun birini kelepçelemekten kurtardığını ve cep telefonunu saklamayı başardığını ifade etti.

Soyguncuların yanlarından uzaklaşması sonucu ilk yardım kuruluşunu aradığını vurgulayan Hande Aksoy, ''Çok büyük korku yaşadık'' diye konuştu.

Anne Nalan Aksoy da, soyguncuların yaklaşık 4 bin avro ile eşinin altın kolyesini, pasaportlarını, kimliklerini ve araçlarını aldıklarını söyledi.

Portal Turkey

Няма коментари:

Публикуване на коментар

Петиция за свалянето на имунитета на Волен Сидеров

Избитите от комунистическия режим на Тодор Живков по време на т.нар. "Възродителен процес".2